13 Şubat 2016 Cumartesi

BAD GUYS

Cheese In The Trap Lunar yeni yıl sebebiyle bu hafta yayınlanmamışken ve ben Park Haejin'in psikopat hallerini izlemek için can atarken aklıma Park Haejin'in 'iyi oyuncular' listeme adını büyük harflerle yazdırdığı yapım olan Bad Guys geldi. Tabiki diziyi buraya taşımama neden olan şey sadece Park Haejin değil ama benim gibi dizi-film-kitap üçlemelerinde psikopat, sorunlu, şiddete eğilimli ve gizemli kişileri seviyorsanız bu diziye sizi bağlayacak en büyük etkenin Park Haejin'in hayat verdiği Lee Jung Moon karakteri olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Neyse efenim, biz konuya gelelim. *-*
Dizinin konusu Seul polisinin artan suçlarla 'normal' yollarla başa çıkamaması sonucu bir zamanların ünlü ama şimdilerin sorunlu dedektifi Oh Goo Tak'ı 'çılgın köpekler'den bir ekip kurmasıyla başlıyor. Bu çılgın köpeklerse farklı suçlardan hapse girmiş üç kişi. Anlayacağınız konusu farklı ve dikkat çekici. Karakterlere gelirsek...
Ma Dong Seok büyük bir çete için çalışan birini canlandırıyor. En büyük özelliği demir yumruklara sahip olması ve kolay kolay kavga etmemesi. Tabiri caizse estetikten uzak bir şekilde adam öldürenlerden. Ma Dong Seok fazla izlemediğim oyunculardan ama adamın bir karizması ve duruşu var ki ister istemez Park Wongchul karakterini seviyorsunuz.
Jo Dong Hyuk'un hayat verdiği Jung Tae Soo karaktertenekli bir kiralık katil. Arkasında hiç iz bırakmayan, tek darbeyle işini bitiren biri. Peki nasıl yakalandı o zaman diyebilirsiniz. Aslında yakalanmadı, teslim oldu. Nedenini izleyip görün bence.
Ve iite benim vurulduğum kararkter... Lee Jung Moon. Lee Jung Moon çocukluğundan itibaren çok zeki birini canlandırıyor. Elbette zeki olduğu için hapishanede değil. Aslında o Korenin en genç seri katili. Ama bir gizem var. Jung Moon işlediği hiçbir cinayeti hatırlamıyor. Ve arkasında hiç iz bırakmayan biri. Yani aslında ortada kanıtta yok. Peki nasıl mı hapse girmiş? İzleyin... Oyunculuklar harikaydı. Gerek suçluların oyunculuğu gerek Komiser Oh Goo Tak'ın oyunculuğu on numaraydı. Senaryo ise tempoyı hiç düşürmüyordu. Bir yandan davaları çözmeye çalışırken diğer yandan karakterleri tanıyordunuz. Bu ise basit polisiye olmanın ötesine taşımıştı filmi. Üstelik hapis süresini azaltmak için çalışan suçluların bir andan sonra insani duygularla hareket etmeye başlamaları gerçekten güzeldi. Demiştim, böyle toplumsal mesajlar veren yapımları ayrı seviyorum. Diziyle ilgili tek eleştirim bol bol yapılan yakın çekimler. Kameralarımı bir değişikti bilmiyorum ama oyuncuların en ufak gözeneklerini bile görüyorduk ve bir müddet sonra sinirimi bozmaya başlamıştı.
SPOİLER
Savcı rolünü oynayan adamı bir çok yapımda izledim ve nasıl başardıysa her yapımda nefretim arttı. Adam o kadar iyi nefretlik karakterleri canlandırıyor ki artık onun olduğu yapımları es geçmeye başladım. Tabi burada da nefretimi sonuna kadar kazandı. Birde Jung Moon çok acınası bir karakter değil miydi? Zavallımın tek istediği o cinayetleri hatırlamaktı. Nasıl acıdım o sahnelerde ona.

10 Şubat 2016 Çarşamba

 Miracle in Cell No.7 

Yeni bir film önerisiyle buradayım! Yine bir dram filmiyle geldim. Gerçi Kore filmlerine az çok aşina olanlar bilir, Koreliler komedi filmlerine bile dram sahneleri koyarlar ve geçişleri o kadar güzel yaparlar ki absürt durmaz. Miracle the cell no7 filmi de komedi ile dramı çok güzel harmanlayan filmlerden. Benim gibi hassas bir yapınız varsa direk dram olarak değerlendirebilirsiniz bu filmi.
Gelelim konumuza... Film akli dengesi pekte yerinde olmayan Yong Goo ve küçük kızı Yesung'un etrafı da şekilleniyor. Yesung okula başlamıştır ve en büyük isteği 'Sailor Moon' çantasına sahip olmaktır. Yong Goo küçük kızının isteğini yerine getirmeye çalışırken küçük bir kız kaza geçirir ve ölür. Suç ise Yong Goo'nun üstüne kalmıştır. Peki şimdi ne olacaktır? Afiş ve isim birleşince konunun nasıl şekilleneceğini anlamışsınızdır eminim. Ama zaten filmi izlenmeye değer kılan bence oyunculuklardı. Ha, konusu kötü müydü? Kesinlikle hayır! Hatta ben zihinsel engelleri olan insanların yaşadığı zorlukların anlatıldığı filmleri daha çok severim. Çünkü filminde bize gösterdiği gibi kendilerini tam olarak savunamayan insanlar bu insanlar. Üstelik birçoğumuzun sırt çevirdiği, görünce yolumuzu değiştirdiğimiz ve hareketlerine gülüp dalga geçtiğimiz insanlar.. Ve işte bu tür filmlerde oyunculuk daha da önemli. Lee Kwangsoo Soo'nun bir röportajında okumuştum. Zihinsel sorunu olan birini canlandırmanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğinden bahseyordu. Bu durumu komik göstermeden aktarabilmek önemliydi ve Ryu Seung Ryung bu rolü hakkını vererek canlandırdı. Tabi küçük Yesung rolündeki Kal Sowon'uda tebrik etmek gerek. Baba kız olarak harika bir uyum sergilemişlerdi.
İşte böyle harika bir baba kız olmuşlardı. Ve Yesung hayran kaldım tıpkı babası gibi. ^_^
Hücre arkadaşları ise filme renk katan unsurlardandı. Hele verdikleri 'herkes iyi olabilir' mesajı yok mu... Böyle mesajlar veren filmlerin yeri bende bir başkadır. Umut aşılayan filmleri severim ve bu film kesinlikle öyle bir filmdi.
Ve tabi umut aşıladığı kadar gerçekçi bir filmdi. Bu alternatif afişe bayıldığım için buraya koyuyorum.
Ve böyle güzel bir sahneye veda ediyorum. Dipnot: Sailor moon ile büyümüş biri olarak Sailor Moon'lu sahneleri çok sevdim ben. ^_^

6 Şubat 2016 Cumartesi

The Attorney

Yakın zamanda bir film izledim. O kadar etkileyici bir filmdi ki, uzun zamandır istediğim ama cesaret edemediğim blog işlerine başlamama bile vesile oldu. Ne alaka diyebilirsiniz, ama ben etkilendiğim herhangi bir şeyi hemen başkalarına anlatmak isterim ama ne yazık ki çevremde böyle biri yok. O yüzden buraya yazıyorum. Hayırlısı olsun artık. ^_^ Gelelim filmimize. Film Kore'de en fazla gişe yapan filmler arasında sekizinci sıradaymış ki gerçekten hak ediyor. Hele o oyunculuklar... Anne rolündeki Kim Young Ae... O kadar harika oynadı ki. Kim Sang Ho her zamanki gibi harikaydı. Ve Siwan... Az sahnesi vardı belki ama övgüyü hak eden bir oyunculuk sergilemişti. Zaten gerçeğe dayalı bir film olduğundan senaryosu sizi hemen içine alıyordu. Kısaca konusunu anlatmak gerekirse... Song Woosook lise mezunu bir avukattır. Hukuk fakültesini bitirmeyip sınavları geçerek avukat olduğundan meskektaşları tarafından küçümsenmektedir lakin Woo Sook bunu pekte önemsemez. Ne de olsa çok para kazanmak için avukat olmuştur. Ama birgün tanıdığı bir gencin avukatlığını üstlenmesiyle hayata ve avukatlığa bakışı değişecektir... Buradan sonrası azıcık spoiler olabilir, benden söylemesi.
Bu repliğin filmin omurgasını oluşturduğunu düşünenlerdenim ben. O sözü yazan avukatımız Woo Sook. Avukatlık sınavını kazanmadan önce, inşaatı yaparken yazıyor. Ve filmin sonuna kadar bu söze sadık kalması gerçekten çok güzeldi. Kore filmlerindeki bu hissiyatı seviyorum ben. Nedenini, nasılını çok iyi veriyorlar biz izleyicilere.
Bu replik ise acı gerçekliğin dile getirilmiş haliydi. Bilmiyorum yakın zamanda 1984 romanını okumamın bu replikten çok etkilenmemle ilgisi var mı? Büyük ihtimalle vardır, ama etkelemesinin en büyük nedeninin gerçekten böyle bir suçun var olması olduğunu düşünüyorum. Düşünce suçu...
Mahkeme sahnelerinde Avukat Song ile birlikte bende öfkelendim, hayal kırıklığı yaşadım ve üzüldüm. Hele mahkumların ağladığı sahne... Ne kadar acı bir dünyda yaşıyoruz dedirtti bana. Ve alttaki replik o kadar hoşuma gitti ki. Öncesinde adalet istiyorsak önce paramız ve gücümüz olmalı tarzı bir konuşma geçmişti. Ne kadar güzel dedi Avukat Song.